Bugünlerde dünya “Yüzüklerin Efendisi” ile meşgul olurken aklımıza ister istemez ünlü efsaneler geldi. Destanların en ünlüsü Homeros’un Odysseia ve İlyada’sı, bugünkü Çanakkale sınırları içindeki Troya (Truva) bölgesini merkez alır.
Kral Arthur’un atalarının da Troya kentinden kaçarak geldiği söyleniyor. Efsaneye göre Arthur, Uthur Pendragon’un gayri meşru çocuğudur. Uthur ise büyücü Merlin’in getirdiği kutsal kılıç Excalibur’un sahibi ve İngiltere’nin kralıdır. Ölmeden önce kılıcı bir kayaya gömerek onu kayadan çıkarabilen kişinin tahta geçeceğini vasiyet eder. Arthur babasının taşa gömdüğü kutsal kılıç Excalibur’u gömülü olduğu kayadan çıkarır ve İngilterenin gelmiş geçmiş en güçlü hakimiyetini kurar. Merlin’in gösterdiği yolu izleyerek Leydi Guenevere ile evlenir ve ‘Yuvarlak Masa Şövalyeleri’ni oluşturur.
“Yuvarlak Masa Şövalyeleri” İngiltere içindeki farklı inanışa ve kültüre sahip krallıklardan gelmişleridir ve bir anlamda İngiliz demokrasinin temellerini atmışlardır. Camelot’un en güçlü şövalyesi ve Arthur’un sağ kolu olan Sir Lancelot ise Fransızdır. Arthur’un sevgilisi Leydi Guinevere ile olan aşkı da Fransız anlatılarından aktarılmıştır. Arthur’un saltanatına son vermeyi arzulayan Arthur’un üvey kardeşi Morgan ana tanrıça inanışına sahiptir ve Hıristiyan olan Arthur’u ihanetle suçlamaktadır. Hıristiyan olan Arthur babasından devraldığı ejderha sancağını haçlı sancak yapmış ve destek aldığı halkların desteğini yitirmeye başlamıştır. Entrika, ihanet, aşk ve nefret dolu hikayenin sonunda “Yuvarlak Masa Şövalyeleri” dağılır ve Camelot düşer.
Dilden dile dolaşan bu öyküler birer efsane olsa da tarih içerisinde bir karşılığının olduğu söylenir. En azından sinema tarihinde birçok karşılığı var.