Çoğu adventure-sever bu oyunu biliyor, yüzü sarılı dostumuzu tanıyordur sanırım. Aslında Sanitarium'un konusuna şöyle bir bakınca, insana çok da enteresan gelmiyor doğrusu; pembe dizi izleyenler varsa -var mı?- zaten şimdi anlatacağım konuya alışıktırlar...
Sevgili dostumuz -daha sonra keşfedeceğiniz üzere Max- iş yerinden çıkar ve arabasına biner, işten çıkan adam ne yapacak, basar gaza evine gitmek ister. Bizimki de böyle yapar tabii ve basar gaza, direksiyon başında uyuya mı kaldı nedir, 'S' harfi şeklindeki yolda daha fazla ilerleyemez ve yoldan çıkıp takla atar... Böylece giriş demosu biter.
Uzun bir geceden sonra uyanan karakterimiz, kendini hiç bilmediği bir yerde, hiç tanımadığı kişiler arasında bulur. Kişiler değil de deliler desek fakat genelleme yapmasak daha uygun kaçar sanırım. Neyse, tabii bütün bunların yanı sıra dostumuz kim olduğunu da unutmuştur. Adı nedir, ailesi var mıdır, burası neresidir? Gibi soruların cevabını bilemez. Ve dolayısıyla da bunların cevabını arar.
Oyunun diğer adventurelara göre kontrolleri biraz farklı, mousenin sağ kiliği ile sanki 2 boyutlu bir ortamda 3 boyut yaratılmak istenmiş gibi adamı kontrol ediyorsunuz. Bazen oyuncuya zorluklar çıkarsa da genel olarak başarılı bir deneme.
Bizim zeki dostumuz, "Delilerin arasında bir akıllı benim" misali her şeyi araştırmaya başlıyor. Ve araştırmaları gelip bir isme dayanıyor; Dr. Morgan.
Genel olarak yüksek bir başarı sergileyen oyunun bulmacaları da hayli kaliteli. Bir adventureda olması gereken tüm özelliklere hat safhada taşıyor. Nerede kalmıştık? Hah! Bulmacalar, evet dediğim gibi bulmacaları çözmek, neyi ne üzerinde kullanacağımızı bulmak için kafayı çalıştırmalısınız. Bazı durumlarda çalıştırmak da yetersiz oluyor ve ver elini şans diyorsunuz. Mesela bu oyunun bir yerinde (hangi chapter olduğunu hatırlayamıyorum) araba üzerinde (acaba kimin arabası?) her şeyi denemiş ve tam oyundan çıkmak üzereyken şans eseri yapılması gereken şeyi bulmuştum. Ama tamamen şans...
Bu oyunu oynayanlar, baştaki buram buram kalite kokan demoyu özleyebilirler. Ama üzülmenize gerek yok, ara sıra gerek mekanlar, gerek kişiler nedeniyle geçmişine dönen karakterimiz bizi de yanında götürüyor, ve normal olarak araya demolar giriyor.
Bu oyunun bir diğer özelliği ise mekanlar. Gayet iyi planlanmış olan bu mekanlarda saklambaç oynamaktan tutun, kuş avlamaya kadar her bir şeyi gerçekleştiriyorsunuz. Grafiklerin oldukça kaliteli olduğu oyunda seslendirme de süper. Özellikle oyunun 'Main Menu'sü eminim ilginizi çekecektir.
Sıra geldi karakterlere ve karakterimize. Oyun genel olarak ciddi ve yoğun bir ortamda geçtiği için karakteri tanımak zor oluyor. Aslında bu konu biraz ilginç, çünkü karakterimiz de kendini tanımıyor, ama işte bence oyunun tek ve kocaman eksisi karakteri bize sevdirememesi. Oyun espriden tamamen uzak, tabii konusu gereği durum böyle. Diğer karakterlere de göz atalım; karşılıklı diyaloglar sırasında diyalog kutusunda çıkan yüzler bazen midenizi bulandırabilir. Ve bu yüzler bazen hareketli olarak demolarda da karşımıza çıkıyor, ve bizim gibi karakterimizin de yüzü ekşiyor. Ama merak etmeyin, alışıyorsunuz!
Karakter dedik de, şimdi aklıma oyun boyunca sadece bir değil, bir çok şekle büründüğümüz geldi. Tek gözlü yaratıklardan, Aztec Warrior'lara, sevgili arkadaşımız Sarah'dan, Grimwall'a kadar bir çok şekle bürünüyoruz. Bu da güzel bir detaydı...
Oyunda fazla olmasa da bazı yerler action içeriyor. Genel olarak keyifli olan bu actionlar kişiye "Ne biçim oyun bu Allah'ını seversen!" demekten kurtarıyor.
Ayrıca oyunda benim çok beğendiğim bir özellik daha var. Süper bulmacaların yanı sıra, zeka oyunları. Vanalarla veya acayip makinelerle zekanızı zorlayıp başından kalkamayacağınız bu zeka oyunlarını hepinize şiddetle tavsiye ederim.
Paz Ağus. 15, 2010 1:27 pm